Gazetecilikte 46 yılı geride bıraktım.
Neydi o; uzun yıllar çalıştığım Hürriyet’te Sedat Simavi’nin, “Kalemini kır, sakın satma” dediği yıllar. Yıllardır; objektif, tarafsız gazetecilik yaptım da ne oldu (!)..
… Artık ben de değiştim!. Şimdi bu satırları, Türkiye’de ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ kutlanırken Napoli’den, otelimin balkonunda yazıyorum. Geçen hafta New York’ta MoMA’daydım. MoMA önemli sanat merkezi. Daha önce Davos’ta BildGazetesi genel yayın müdürüyle buluştum. Şimdi onunla aktivitemizin dünyadaki push up’ını yapıyoruz.
Size birini anlatmak istiyorum; ‘Six feet under’ dizisine konu olacak bölümden girdi bu işe.. Gazetecilikteki ilk işi ‘Obituary’ gazeteciliğiydi. Dostum; New York Times’ın eski patronu Arthur Sulzberger Jr’ın babası, ‘Punch..’
Geçenlerde Berlin’deydim. Güneşli, güzel bir gün.. Keyfim yerinde. Akşam, yıllardır beklediğim Radiohead konserine hazırlanıyorum. 60 Euro ödedim. En pahalı konser; Diana Krall’ınki.. 78 Euro. Baksanıza, Kızılordu Korosu’na Melody Gardot ve Luz Casal’dan daha az para ödemeye hazır insanlar var. Vuiton’unAsnieres’de yaptırdığı evde şöminenin yanında, elimde şampanya kadehi, bu olağanüstü estetik yolculuğu düşünüyordum. Visconti’nin ‘Venedik’te ölüm’ filminin ilk sahnesini hatırladım. ‘Tiffany’de kahvaltı’ filminin son sahnesi müthişti. Truman Capote’nin harika kitabının sonundaki ‘Gittiğin yere kadar git. Ama bil ki nereye kaçarsan kaç, kendinden kaçamazsın’ tiradıyla yaşamaya başladım. Masters of Vines yemeğindeyim. İçtiğim şarap, Kayra Vintane2007 Sangiovese idi. Masada şarabın yapımcısı Kaliforniyalı Daniel O’Donell de var. ‘Türkiye’nin Masetto’su işte bu şarap. Ne kadar bulursanız alın. En iyi Türk şarabı mönüsü Ulus 29 ve Lacivert’te.. En uygun şarap 470 TL. 2005 yılına ait Centum Şiraz. Türkiye’nin Pinot Noir tadını, yani Burgonya lezzetini veren şarap Kalecik karası. Vinkara’ya tebrikler. Suvla’yı bu yemekte tattım. Barbare adını bir yere yazın. Türk şarapçılığına Fransız kültüründen çok başarılı bir ürün geldi. Paris’te Virgin Megastore’de ‘Fifty Shades of Grey’ CD’sini dinlemiştim. Son zamanlarda takıldığım iki grup Gaslight Anthem ve Killers Killers’ın yeni CD’si Battle Born’u çok sevdim. Green Day maalesef bana ağır geliyor. Susie Arioli’yi yeni keşfettim. ‘All the way’ çok hoşuma gitti. Tam akşam üzeri parçaları.. Yumuşak, kavga etmeyen, sordurmayan şarkılar. Karıma da deniz kenarında dinlesin diye 3 sanatçının yeni CD’lerini aldım. 17. yüzyıl bestecilerinden Agostino Stefani’nin opera parçalarını söylüyor: ‘Mission’ Cecilia Bartoli’den..
… Haaa, Türkiye gündemi mi?
Yine; PKK, terör, Covid-19, aşı, işsizlik, cinayetler, intiharlar, ekonomi, kadına şiddet falan filan işte.. Ne diyorduk; geçen hafta Victoria’s Secret defilesi vardı. Biliyorsunuz: kadınlar 3’e ayrılır. La Perla kadınları, Agent Provocateur kadınlar ve Victoria’n Secret kadınları. Tabii ki ‘niche’ kadınları da var. Burada Keykavus’un ‘Kabusname Kanunları’ geçer. Başarılı liderlerin etik zafiyetleri ‘Batşeba Sendromu’na gelince…
Onu da sonraki yazımda anlatırım.
Not: Yukarıdaki yazı; medyanın yürekler acısı hali ortadayken, bazı gazete yazarlarının köşelerinden aynen alıntı yapılarak kolajlanmıştır. Yorum sizin..
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Erdal Nural
“KALEMİNİ KIR,SAKIN SATMA!.”
Gazetecilikte 46 yılı geride bıraktım.
Neydi o; uzun yıllar çalıştığım Hürriyet’te Sedat Simavi’nin, “Kalemini kır, sakın satma” dediği yıllar. Yıllardır; objektif, tarafsız gazetecilik yaptım da ne oldu (!)..
… Artık ben de değiştim!. Şimdi bu satırları, Türkiye’de ’10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ kutlanırken Napoli’den, otelimin balkonunda yazıyorum. Geçen hafta New York’ta MoMA’daydım. MoMA önemli sanat merkezi. Daha önce Davos’ta Bild Gazetesi genel yayın müdürüyle buluştum. Şimdi onunla aktivitemizin dünyadaki push up’ını yapıyoruz.
Size birini anlatmak istiyorum; ‘Six feet under’ dizisine konu olacak bölümden girdi bu işe.. Gazetecilikteki ilk işi ‘Obituary’ gazeteciliğiydi. Dostum; New York Times’ın eski patronu Arthur Sulzberger Jr’ın babası, ‘Punch..’
Geçenlerde Berlin’deydim. Güneşli, güzel bir gün.. Keyfim yerinde. Akşam, yıllardır beklediğim Radiohead konserine hazırlanıyorum. 60 Euro ödedim. En pahalı konser; Diana Krall’ınki.. 78 Euro. Baksanıza, Kızılordu Korosu’na Melody Gardot ve Luz Casal’dan daha az para ödemeye hazır insanlar var. Vuiton’un Asnieres’de yaptırdığı evde şöminenin yanında, elimde şampanya kadehi, bu olağanüstü estetik yolculuğu düşünüyordum. Visconti’nin ‘Venedik’te ölüm’ filminin ilk sahnesini hatırladım. ‘Tiffany’de kahvaltı’ filminin son sahnesi müthişti. Truman Capote’nin harika kitabının sonundaki ‘Gittiğin yere kadar git. Ama bil ki nereye kaçarsan kaç, kendinden kaçamazsın’ tiradıyla yaşamaya başladım.
Masters of Vines yemeğindeyim. İçtiğim şarap, Kayra Vintane 2007 Sangiovese idi. Masada şarabın yapımcısı Kaliforniyalı Daniel O’Donell de var. ‘Türkiye’nin Masetto’su işte bu şarap. Ne kadar bulursanız alın. En iyi Türk şarabı mönüsü Ulus 29 ve Lacivert’te.. En uygun şarap 470 TL. 2005 yılına ait Centum Şiraz. Türkiye’nin Pinot Noir tadını, yani Burgonya lezzetini veren şarap Kalecik karası. Vinkara’ya tebrikler. Suvla’yı bu yemekte tattım. Barbare adını bir yere yazın. Türk şarapçılığına Fransız kültüründen çok başarılı bir ürün geldi.
Paris’te Virgin Megastore’de ‘Fifty Shades of Grey’ CD’sini dinlemiştim. Son zamanlarda takıldığım iki grup Gaslight Anthem ve Killers Killers’ın yeni CD’si Battle Born’u çok sevdim. Green Day maalesef bana ağır geliyor. Susie Arioli’yi yeni keşfettim. ‘All the way’ çok hoşuma gitti. Tam akşam üzeri parçaları.. Yumuşak, kavga etmeyen, sordurmayan şarkılar. Karıma da deniz kenarında dinlesin diye 3 sanatçının yeni CD’lerini aldım. 17. yüzyıl bestecilerinden Agostino Stefani’nin opera parçalarını söylüyor: ‘Mission’ Cecilia Bartoli’den..
… Haaa, Türkiye gündemi mi?
Yine; PKK, terör, Covid-19, aşı, işsizlik, cinayetler, intiharlar, ekonomi, kadına şiddet falan filan işte.. Ne diyorduk; geçen hafta Victoria’s Secret defilesi vardı. Biliyorsunuz: kadınlar 3’e ayrılır. La Perla kadınları, Agent Provocateur kadınlar ve Victoria’n Secret kadınları. Tabii ki ‘niche’ kadınları da var. Burada Keykavus’un ‘Kabusname Kanunları’ geçer. Başarılı liderlerin etik zafiyetleri ‘Batşeba Sendromu’na gelince…
Onu da sonraki yazımda anlatırım.
Not: Yukarıdaki yazı; medyanın yürekler acısı hali ortadayken, bazı gazete yazarlarının köşelerinden aynen alıntı yapılarak kolajlanmıştır. Yorum sizin..