SON DAKİKA
Hava Durumu

Nato’nun Genişleme hamleleri… Petrol-Doğalgaz ve Maden Kaynakları

Arktik Okyanusunda eriyen buzullar, küresel dengeleri değiştirecek önemde enerji ve maden rezervlerine de erişme imkânı sağlamıştır. Şu ana kadar bölgede 48 trilyon m³ doğalgaz ve 90 milyar varillik petrol rezervi tespit edilmiştir. Bu rakamlar dünyada kanıtlanmış petrol rezervinin % 6’sına, doğal gaz rezervinin de % 25’ine tekabül etmektedir. Bölgedeki 60 adet zengin petrol yatağının 43’ünü

Haber Giriş Tarihi: 12.08.2022 07:00
Haber Güncellenme Tarihi: 12.08.2022 07:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://bursadameydan.com/
Nato’nun Genişleme hamleleri…  Petrol-Doğalgaz ve Maden Kaynakları

Arktik Okyanusunda eriyen buzullar, küresel dengeleri değiştirecek önemde enerji ve maden rezervlerine de erişme imkânı sağlamıştır. Şu ana kadar bölgede 48 trilyon m³ doğalgaz ve 90 milyar varillik petrol rezervi tespit edilmiştir. Bu rakamlar dünyada kanıtlanmış petrol rezervinin % 6’sına, doğal gaz rezervinin de % 25’ine tekabül etmektedir. Bölgedeki 60 adet zengin petrol yatağının 43’ünü elinde bulunduran Rusya,  3.2 milyar m³ gaz rezervi olan Shkotman havzasında 2008 yılında gaz temin etmeye başlamış, bir yıl sonra da Norveç, Barents Denizi’nde gaz üretimine başlamıştır.

2013 yılı sonlarında üretime başlayan Rusya’nın Yamal LNG projesi 1,3 trilyon m³ rezerv, 27 milyar m³ yıllık üretim potansiyeliyle dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz  (LNG) üretim alanlarından biridir. Projenin ortakları: % 50,1 ile Rus Novatek Şirketi, %  20 ile Fransız TOTAL şirketi, %  20 ile CNPC ve %  9,9 ile Çin İpek Yolu Fonu’dur.

Gerekli ekipmanların yüzde 80’i Çin tersanelerinde üretilen Yamal LNG’nin 27 milyar € lık maliyetinin için Çin Exim Bank ve Çin Kalkınma Bankası 19,1 milyar € kredi sağlamıştır.

Çin, ayrıca Grönland’da 2,3 milyar $ yatırım yaparak 1 milyar ton rezerve sahip demir madeninde, yılda 15 milyon ton demir cevheri üreten en büyük endüstriyel projenin de sahibi olmuştur.

Arktik’te Askeri Rekabet

ABD’nin 2009  “Arktik Bölgesi Siyaset Belgesinde” ve “ABD Deniz Kuvvetleri 20142030 Arktik Yol Haritasında” bölgeyi faaliyet planlarına dâhil etmesi, Rusya’nın tehdit algısını arttırmıştır. ABD’nin bu hamlesine karşı Rusya, 2009 Ulusal Güvenlik Konsepti ve 2010 Askeri Doktrininde NATO’yu en büyük tehdit olarak tanımlamıştır.

2007 yılında Rusya’nın, Arktik Okyanusunun dibine titanyum kaplı bir Rus bayrağı yerleştirmesi bölgedeki askeri rekabeti su yüzüne çıkarmıştır. Rusya’nın Arktik’ teki artan askeri faaliyetleri, diğer bölge ülkeleri tarafından önemli bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu tehdit algısı, Arktik ülkelerini ABD’ye ve NATO’YA daha da yakınlaştırmakta, İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliklerini gündeme getirmektedir.

Rusya, Bölgede Kuzey Müşterek Stratejik Komutanlığı altında tanklar ve insansız hava araçları ile donatılmış hareket kabiliyeti yüksek iki tugay bulundurmakta, istihbarat, gözetleme ve keşif operasyonlarını aralıksız sürdürmektedir. Putin’in yeni askeri doktrini gereğince; bölgedeki hava üsleri geliştirilmekte, erken uyarı radarları ve dinleme sistemleri modernize edilmekte, uçak sayıları artırılmakta, Murmansk ve Yamal bölgelerinde 6 bin kişilik acil müdahale gücü kurulmaktadır.

Bölgedeki askeri hâkimiyetini kabul ettirmek isteyen Rusya, 2012 yılından beri her yıl yüzbinlerce asker, binlerce tank, yüzlerce uçak ve geminin katıldığı büyük askeri tatbikatlar düzenlemektedir. 2018 de 300.000 askerle düzenlenen tatbikata Çin de katılırken, 2019 daki “Tsentr-2019” tatbikatına Çin, Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Tacikistan ve Özbekistan da katılmıştır.

Bölgede NATO da, 2014 yılından bu yana ABD, Norveç, İngiltere, Almanya, Hollanda, İsveç, Polonya, Danimarka, Kanada, Belçika, Fransa, Letonya ve İspanya askerlerinin katılımıyla Rusya sınırına yakın bölgelerde “Operation Cold Response” adıyla düzenli olarak askeri tatbikatlar yapmaktadır. İzlanda, NATO ve ABD uçakları için Keflavik Hava Üssü’nü yeniden açmıştır.

Bölgede artan askeri hareketlilik yakın gelecekte sıcak çatışma riskini de güçlendirmektedir.

Sonuç olarak; Arktik Okyanusundaki yeni suyolları sayesinde; dünyanın en büyük kara gücü olan Rusya, aynı zamanda dünyanın tüm denizlerine de ulaşabilen stratejik bir deniz gücünün de sahibi olmaktadır. Güneyden sıcak denizlere inme stratejisi artık Rus dış politikasının birinci önceliği olmaktan çıkmaktadır. Dolayısıyla Çanakkale ve İstanbul boğazları, Rus askeri stratejilerinde öncelikli hedef değil, statükonun korunması gereken bölgeler haline gelmektedir. Rusya’nın Petrol ve doğalgaz satışı için Basra Körfezine olan ihtiyacının azalmasıyla Basra Körfezi, İran ve Ortadoğu’nun küresel enerji jeopolitiğindeki hâkimiyeti kırılacaktır. Bunun doğal sonucu olarak da, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi körfez monarşileri iktidarlarını korumak için küresel güçlerden aldıkları desteği kaybetmeye başlayacaktır.

AB ülkeleri, Ukrayna Savaşı nedeniyle NATO ve ABD ile ekonomik, siyasi ve askeri yönden tam bir işbirliğine girmiş, Rusya ile ekonomik, askeri ve siyasi tüm ilişkilerini askıya almıştır. Bu durum Rusya’yı batıda yeni ekonomik ve siyasi ortak arayışına zorlamaktadır. AB üyesi olmadığı için ekonomik ve siyasi yaptırımlara katılmayan Türkiye ve Azerbaycan Rusya için batıdaki en yakın siyasi ve ekonomik partnerler olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla Türk-Rus ilişkilerindeki iyileşme ivme kazanmaya devam edecektir.

Arktik’te açılan yeni suyolları sayesinde Çin, ABD’nin kontrolündeki, Panama Kanalı ve Malaka Boğazı ile İngilizlerin kontrolündeki Süveyş Kanalını kullanmadan küresel deniz ticaret ağlarına, enerji ve hammadde kaynaklarına erişim fırsatına sahip olmaktadır. Böylece ABD, dünyanın en büyük ekonomik gücü olma mücadelesinde rakibi Çin’i abluka ve ambargolarla kontrol altında tutma avantajını kaybetmektedir.

Boğazlar üzerindeki askeri tehditten kurtulan Türkiye, Ege ve Akdeniz’de yaşamış olduğu sorunların çözümü için daha fazla güç ve avantaj elde ederken, çok kutuplu bir dünyada oluşan alternatif işbirliği fırsatlarını değerlendirerek, ekonomik, jeopolitik ve askeri yönden bölgesel güç olma fırsatına sahip olacaktır.

Küresel ölçekte olaya baktığımızda dünyamız başta ekonomi olmak üzere siyasal ve askeri açıdan çok kutuplu bir hale gelmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Almanya ve İngiltere’nin başını çektiği Avrupa devletleri arasında başlamış Amerika savaşa sonradan dâhil olmuştur. Almanya ve Japonya coğrafi olarak uzun süreli bir savaşı sürdürecek cephe derinliğine, hammadde, insan gücü ve enerji kaynaklarına sahip olmadıklarından uzun vadede kaybettiler. Ancak günümüzde Rusya, Çin ve Hindistan’dan oluşan Asya Doğu Bloğu Almanya ve Japonya’nın aksine bu konularda Batıdaki rakiplerine göre daha avantajlı durumdadır. Doğu Bloğu ülkeleri ekonomik olarak Atlantik Bloğuyla mücadele edebilecek gücün yanı sıra coğrafi genişlik, insan gücü, hammadde ve enerji kaynakları açısından onlardan kat be kat üstün durumdadır. Doğu bloğu tüm bu avantajlarına ilave olarak yeni açılan Arktik suyolları sayesinde Atlantik İttifakının deniz ulaşımını ve dolayısıyla küresel ticaretini tekelinde bulundurma avantajını da elinden almış bulunmaktadır. Ancak Doğu Bloku için de en önemli sorun; Japonya ve Kore gibi Amerika ve Avrupa ile köklü ekonomik bağları olan iki büyük gücün, Asya Doğu Bloğuna katılma konusundaki isteksizlikleri olacaktır.

Turgay Balyimez

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.