

Atatürk’ü ve Cumhuriyeti bize, hep kalıplar içinde öğrettiler…
Öğreti demek doğru mu bilemiyorum…
1881’den başlayan, 1938’te noktalanan bir hayatı, düşüncelerinden uzak basma-kalıp ezberlettiler…
Bizim nesil o yüzden, o sevgiyi, o düşünceyi okuyarak öğrenmek zorunda kaldı…
Ama hep Cumhuriyet ve Osmanlı çatışması sürdü, hala sürüyor…
Bizim dönemimizde komiktir Cumhuriyetçiler, Atatürk’ün düşüncesine inananlar, sol düşünceye inananlar, Atatürk rozeti takardı…
Ve yine ilginçtir, ‘milliyetçi’ düşünceye inananlar da, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan rozetiyle dolaşırdı…
Türkiye’nin ayrışması ve çatışması yeni bir şey değildi…
Lise yıllarımızda da benzerlikler vardı…
Gökçeada Öğretmen Okulu’nda, sol düşüncedekiler yemekte ‘yarasın’, MHP paralelindekiler ‘afiyet olsun’ ve o dönem ‘milli görüş’ etrafındakiler de ‘bereketli olsun’ derlerdi…
Yemekhanede herkes kimliğini böyle ortaya koyuyordu…
Ancak herkes katılımcıydı…
Seçimler yapılır ve kazanan o yıl okul yönetiminde söz sahibi olurdu…
Eğitsel kollarda söz sahibi olurdu…
Ülkemizde giderek, maalesef iktidarlar eliyle ayrışma hep körüklendi…
Kimi zaman ırksal temele dayalı, kimi zaman da dinsel temele dayalı…
Atatürk’ün önemini ise Cumhuriyetin değerlerini, kazanımlarını yitirmeye başladıkça fark etmeye başladık…
Hep bir umutsuzluk…
Hep bir yılgınlık yaşadı ülkemiz…
Geleceğe bakarken, karanlığa bir mum yakmak yerine, ağlanmayı, sızlanmayı seçtik…
Atatürk ve insan…
Atatürk ve sanat…
Bu bağlamda biraz bakmayı görebilsek, onun bize kattığı ve ileriye taşımamız gereken değerleri nasıl aşağıya çektiğimizin ayırtına da varabiliriz…
***
Gelecekten umutluyum…
Çünkü yeni kuşak, bizim zaman zaman küçümsediğimiz kuşak, hem okuyor, hem çağına uygun bilgisayarı kullanıyor, dünyayı tarıyor, haklarını savunabiliyor…
Çünkü yeni kuşak, Cumhuriyetin değerlerini sahipleniyor, daha da ileriye taşımaya çabalıyor, ülkesi için, kendisi için…
Çünkü yeni kuşak, Cumhuriyetin kazanımlarını, bizim nasıl kaybettiğimizin ayırdında…
Onlar bizden çok ilerde, biz göremesek de, görmek istemesek de…
Mithatpaşa Ortaokulu 1.Sınıf öğrencisi kızım Nil İrem Özdemir’in, Türkçe dersinde yazdığı şiir, umutlarımı daha da yeşertti;
Ah Atatürk ah
Ne iyilikler yaptın sen bize
Hiçbirini ödeyemeyiz
Keşke görebilseydik
seni de
O zamandan bu yana
Değiştirmediğin yer kalmadı
Bütün gücünü harcadın sen
Bizler yeni nesiller için
Tabii ki hepsi doğru değil
Cumhuriyeti bize teslim ederek
Ne yaptın sen atam?
Halimiz hal değil
Siyasetten politikadan çıkamıyoruz
Türkiyemiz ne halde
Ah bir bilsen atam ah
Lakin sen olmasan
Belki bizde olamazdık
Başka bir açıdan bakarsak
Gerçekten sana muhtaçtık
Sen hep doğruydun
Doğrunun yoluydun
Değişikliklerimiz olsa da bir sürü
Batığımız kirli tarafımız boldu.
***
Uzun uzun bugün de yazmayacağım tabi ki…
Ve yazıma da Atatürk’ün iki sözüyle noktalayacağım…
“Sanatkâr, cemiyette uzun ceht ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” (1923)
“Hepiniz mebus olabilirsiniz. Vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız. “ (1930)