SON DAKİKA
Hava Durumu

Doğru bildiğimiz yanlışlar

Hayatımızın her alanında olduğu gibi, çoğu zaman yanlışlara öyle bir sarılır ve onları doğru olarak kabulleniriz ki, kendi yalanına inanan insanlara dönüşürüz. Hürriyet gazetesi yazarı, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Özgür Bolat, adeta

Haber Giriş Tarihi: 29.09.2014 15:19
Haber Güncellenme Tarihi: 29.09.2014 15:19
Kaynak: Haber Merkezi
https://bursadameydan.com/

Hayatımızın her alanında olduğu gibi, çoğu zaman yanlışlara öyle bir sarılır ve onları doğru olarak kabulleniriz ki, kendi yalanına inanan insanlara dönüşürüz.

Hürriyet gazetesi yazarı, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Özgür Bolat, adeta kendi yarattığımız sanal denklemleri, eğitimde doğru bildiğimiz yanlışları bir bir bozuyor.

Eğitimde doğru bildiğimiz yanlışlar… ‘Ödül-ceza’nın yerine başka bir şey koyamayacağımıza inandığımız için, kalıplaşmış tutumlarımızın esiri olarak çocuklarımızın gelişimine yanlış tuğla yerleştiriyoruz. Ve sonuçları olumsuz olduğunda, ‘ben her şeyi yaptım ama çocuk yapamadı’ gibi bir saplantıya kapılıyoruz… Her şeyi almak, her şeyi vermek, her şeye ödül vermek, her şeye ceza vermek, yanlışlarımızdan sıyrılmadığımız sürece, bir şekilde olumsuzluğa sürüklüyor çocuklarımızı ya da mutsuz bireylere dönüştürüyor. Tabi ki konunun bundan sonrasında topu taca değil, Özgür Bolat’ın bilimsel yaklaşımlarına bırakıyorum… Zaman zaman da bir annenin, blogcu anne Elif Doğan’ın yazdıklarını aktaracağım… İşin özü, yazıların tamamına yakını onlara ait…

BEDEL ÖDEMEK

İnsanoğlu bedel ödediği zaman farkına varıyordu yaptığı işin doğruluğuna veya yanlışlığına. Öğrenen insan, bedel öderse eğer yaptığı işin farkında olur. Olumlu ya da olumsuz bedel, her ikisi de farkındalığı sağlıyor, “doğa” hiç esnemez, esnemeyi de sevmez. Annelik babalık “doğa” gibidir, esnememesi gerekir.

FARKINDALIĞI GELİŞTİRMEK

Çocuğunun bedelini ödeyerek farkındalığını geliştirmesine ortam sağlamalıdır. Ancak tüm yetişkinler her insanın fiziksel bedel ödememesi için gerekli önlemleri önceden almalıdır. Korumacı anneler ve babalar yukarda bahsettiğimiz anlayıştan uzak olup hem yavrusuna hem de kendisine büyük zarar verir.

İŞİN ANAHTARI

Yetenek yerine çalışma
Övgü yerine kişisel kontrol
Ödül yerine geri bildirim
Rekabet yerine gelişim
Ceza yerine sorumluluk

OKULDA ŞİDDET

Okulda öğretmeninden ya da arkadaşlarından şiddet gören çocuğun okul hayatı nasıl şekillenir? Bu şiddet nasıl önlenir?

“Okulda yaşanan şiddet olayları her geçen gün artıyor. Öğretmenin öğrenciye uyguladığı ya da öğrencinin başka bir öğrenciyi maruz bıraktığı şiddet vakalarının sayısı giderek fazlalaşıyor” diyen Şebnem Arat’ın, Hürriyet İK’da Kent State Üniversitesi Şiddeti Araştırma ve Önleme Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Daniel Flannery ile gerçekleştirdiği söyleşiden bazı notları aktarmak istiyorum.
HANGİ HAREKETLER ŞİDDET SAYILIR?
Küçük yaşlardaki çocuklar arasında okulda şiddet; dövme, istismar, birbirini tehdit veya kavga düzeyinde olabilirken ileriki yaşlarda bu durum daha ciddi bir boyut kazanabiliyor. Hatta Amerika’da bu durum okula silah getirme noktasına ulaşmış durumda. Bu nedenle şiddeti neler oluşturuyor diye bakacak olursak yaş, şiddet hareketinin seviyesi ve yapılan davranışın tipi dikkate alınmalı. Ayrıca bir okulda çocukların birbirleriyle kavga etmesi çok büyük bir problem olarak görülürken, başka bir okulda bu normal karşılanıyor. Yani duruma bakış açısı farklı olabiliyor.
KIZLAR MI YOKSA ERKEKLER Mİ?
Kızlar mı yoksa erkekler mi daha fazla şiddete maruz kalıyor?
Kızlar da erkekler de aynı oranda şiddete tanık oluyor. Ama erkekler daha çok fiziksel şiddetin mağduru oluyor. Kızlar ise daha çok tehditlere, istismarlara maruz kalıyor. Aslında fiziksel açıdan çok, duygusal açıdan şiddet daha çok yaşanıyor.
ŞİDDETİN NEDENLERİ
Çocuklar okula sahip oldukları her duyguyu getiriyor. Yaşadıkları şeylerin yükünü, aileleriyle olan ilişkilerini, okul dışındaki arkadaşlarıyla olan ilişkilerini ve bunun gibi birçok şeyi. Bu noktada öğretmenlerin sosyal çalışmacı olarak görev yapması gerekiyor. Çünkü öğretmenlerden daha öncesinde talep edilmemiş istekler talep edilmeye başlanıyor. ‘Neden şiddet uygulanıyor?’ sorusuna yönelik birçok teori üretilebilir. Çocukların okula gitmek istememesi, okula bağlılık hissetmemeleri, okula ve öğretmenlerine saygı duymamalarını örnek verebilirim.
ŞİDDETİ YAŞAYAN ÇOCUĞUN GELECEĞİ
Çocuğun şiddete maruz kalması onun, ruhsal sağlığını ve davranışlarını derinden etkiliyor. Şiddeti yaşayan çocuklar ileriki yaşlarında da şiddeti uygulamaya başlıyor. Yaşadıklarını, gördüklerini başkalarına yaşatıyor. Sağlıklı birey olma kavramından uzaklaşıyor.
DERSLERE VE OKULA BAKIŞ AÇISI
Şiddeti okulda yaşayan çocukların okula ve derslere bakış açısı birbirinden farklı olabiliyor. Pozitif düşüncelere de sahip olsalar, negatif düşüncelere de sahip olsalar bunlar zamanla değişebiliyor. Unutmamak gerekiyor ki şiddet okulda, evde, sokakta yani her yerde yaşanabiliyor. Bunun çocuk tarafından dile getirilmesi çok önemli. Ancak dile getirilirse önlem alınabilinir. Bu şiddetin önüne geçilmezse çocuk okuldan uzaklaşır. Ders başarıları düşer.
OKULDA ŞİDDET NASIL ÖNLENİR?
Şiddeti önlemede erken yaşta müdahale çok önemli. Ayrıca şiddetin önlenebilmesi, şiddet nedenlerine ilişkin doğru tespitler yapılmalı. Çocukların düşsel güçleri geliştirilmeli, eğitimde duygulara da yer verilmeli. Okul programlarında çocuk eğitimine özel olarak yer verilmeli. Öğretmenler ile aileler iletişim içinde olmalı. Çocukların ve gençlerin problemleri dinlenmeli. Çözümleri için çaba gösterilmeli. Öfkeyi kontrol etme yönünde çalışmalar yapılmalı.

BİR ANNENİN GÖZÜYLE: ÖZGÜR BOLAT

Tablet Seminerler‘in daveti üzerine katıldığım seminerin adı “Çocuk Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar” idi. İtiraf edeyim, “başarı” kelimesinin “iyi bir işe sahip olma ve çok para kazanma”yı çağrıştırdığı şu günlerde “mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmek” gibi söylemler bende bir ürperti oluşturuyor. Ne ilginçtir ki, seminer de “mutluluk” ve “başarı” kelimeleri sorgulatarak başladı.

CANIN SAĞ OLSUN

Özgür Bolat’ın kendisi zaten oldukça “başarılı” biri. O kadar başarılı ve ailesi de onu o kadar başarı odaklı yetiştirmiş ki, ÖYS’de Türkiye 56.sı olduğu haberini babasıyla paylaştığında babası “Canın sağ olsun” demiş. Özgür’ün akademik hayatı da başarı odaklı geçmiş: Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesini birincilikle bitirmiş. Ardından burslu olarak psikoloji eğitimi aldığı New York Üniversitesi’nde “Üstün Başarı Ödülü” kazanmış. Fulbright ve Türk Eğitim Vakfı bursu ile yüksek lisans yaptığı Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden 4 üzerinden 4 ortalama ile mezun olmuş. Türkiye’ye dönüşünde Boğaziçi’nde iki yıl öğretim üyeliği yapmış, ardından Cambridge Üniversitesi ve ‘MIT Sloan School of Management’ta doktora yapmış. Halihazırda Hurriyet.com.tr’de köşe yazarı ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi kendisi. Kısacası, “Başarılı” insanın özeti kendisi. Mutlu mu? Öyle görünüyor.

ÇOCUKLARDAN BEKLENTİLER

Seminere ilk olarak katılımcıların çocuklarından beklentilerini sorgulatarak başladı Özgür Bolat. Nedir çocuğunuzdan beklentiniz? İleride iyi bir işi olması mı? Mutlu bir evlilik yapması mı? Dünyayı gezmesi mi? İki mutlu ve başarılı insan örneği verdi bu noktada: Birincisi, bütün sınavları birincilikle tamamlayan, henüz üniversitede okurken global bir firmaya alınan ilk kişi olarak bilinen, şu anda Rusya’da yine global bir firmada oldukça yüksek bir pozisyonda, milyon dolarlık bütçeleri yöneten hiper başarılı bir arkadaşı. İsmini verdi de ben şimdi vermeyeyim.

ÖRNEĞİ DEDESİ

Diğeri ise dedesi. Köyde yaşayan dedesi ve anneannesi. Oldukça küçük bir çevresi olan, çevresiyle olan ilişkileriyle mutlu olan, paylaştıkça çoğalan dedesi. Sizce hangisi daha mutlu? Ya da böyle bir kıyas yapılabilir mi? Önemli olan “sürdürülebilir mutluluk” dedi Özgür Bolat. Bu iki örnekte, Özgür’ün hiper başarılı arkadaşı başarı odaklı mutluluk sürerken, dedesi ise mutluluk odaklı başarı yaşıyor. Kısacası, yönetici arkadaşımız başarılı olduğu ölçüde mutlu, dede ise mutlu olduğu ölçüde başarılı. İlla bir tercih yapmamız gerekiyorsa ben ikincisini alayım, teşekkür ederim.

BAŞARIYA ODAKLI MUTLULUK

Bu noktada biz ebeveynlerin çocuklarımızdan olan beklentileri devreye giriyor. Nitekim bizler kendi ellerimizle çocuklarımızın mutluluğunu tasarlıyoruz. Aslında sadece biz değil, sistem bu şekilde çalışıyor. Not odaklı bir eğitim sistemi, karne olayı, kıyamet gününe eş değer bir sınav, bütün bunlar çocukları “başarılı olduğu ölçüde mutlu olmaya” itiyor.

HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN

Okullar, bilişsel beceri üzerine kurulu müesseseler. Çocukları bilişsel başarılarıyla değerlendiriyorlar. Çocuk diyelim müziğe çok yatkın. Ya da spora. Ve fakat okulda bu fark edilmiyor ya da değerlendirilmiyor. Her koyun kendi bacağından asılmıyor, herkes, sanki ilgi alanları, öğrenme becerileri ve kapasiteleri birbirinin aynıymış gibi aynı değerlendirme kriterlerine tabi tutuluyor. Bu noktada olan ortalamanın az dışındaki, “farklı” çocuklara oluyor.

BAŞARININ ÖNÜNDEKİ ENGEL

Seminer notlarımıza geri dönecek olursak, okul bu hayattaki tek başarı kriteri değil sevgili anne babalar. Bunu aklımızda tutalım. Kaldı ki, okuldaki “başarısızlık” ve ona verdiğimiz tepki, çocuğun, aslında başarılı olacağı diğer alanlarda da başarısız olmasına sebep olabiliyor. Dikkat.

Seminer boyunca çokça örnek verdi Özgür Bolat. Göz açıcı örneklerden biri de, daha önce de karşılaştığım “marshmallow test” idi. Çocukların otokontrol mekanizmasını değerlendirmeyi amaçlayan bu testte, farklı yaşlardaki çocukları, Amerika’da pek makbul bir şekerleme olan “marshmallow” ile bir odada 15 dakika boyunca yalnız bırakıyorlar. Çocuğa isterlerse marshmallow’u hemen yiyebileceklerini, ancak beklerlerse bir tane daha alabileceklerini söylüyorlar.

YENİDEN TANIMLANIYOR

Beklemeyi becerebilen, kendini kontrol edebilen, “mutluluğu erteleyebilen” çocukların hayatta daha başarılı oldukları söyleniyor. (Öte yandan, sarışın oğlan süreç boyunca neredeyse kendini yerken, beklemekle uğraşmadan doğrudan midesine indiren küçük kızın mutluluğu da gözden kaçmıyor hani!)

Çocuklarımızın mutlu yetişkinler olup olmayacakları, onların başarıyı nasıl tanımladıklarıyla çok alakalı. Bu tanımlamalar, günümüzde standart anlamıyla başarıya giden yoldaki birçok unsurun da yeniden tanımlanmasına yol açıyor aslında.

ÇOK ZEKİ, AH BİR DE ÇALIŞSA

Yine anahtara dönüyoruz: Yetenek yerine çalışma, Övgü yerine kişisel kontrol, Ödül yerine geri bildirim, Rekabet yerine gelişim, Ceza yerine sorumluluk… Bunları uygulamak kolay değil. Hepimiz aferinlerle büyüdük. Çok iyi hatırlıyorum, lisedeyken veli toplantılarından dönüşte annem öğretmenlerimin ortak şikayetini iletirdi bana: “Çok zeki, ah bir de çalışsa…”

ENGELLİYORUZ ASLINDA

Ne güzel bir şey zeki olmak. Çalışmaya hiç gerek yok!.. mu acaba? Çocuklarımıza “ne kadar akıllı” olduklarını söyledikçe, başarılarını zeki olmalarına bağladıkça başarısız olma riski olan işlere girmelerini engelliyoruz aslında. Çocuk onu şöyle algılıyor:

Ben çok akıllıyım. (Annem/babam öyle dedi.) Bu sınavda başarılı olacağım.
Bu sınavda başarılı olamadım. Demek ki aptalım ya da ben bu sınava girersem ve başarısız olursam zannettikleri kadar akıllı olmadığım ortaya çıkar. İyisi mi hiç uğraşmayayım.

UMUDU KALMAZ İNSANIN

Bir araştırmada bir grup çocuk ikiye ayrılıyor. Birinci gruba (zeka grubu) çok akıllı oldukları, ikincisine ise (çaba grubu) çok çalışkan oldukları söyleniyor. Her iki gruba da aynı değerlendirme sunuluyor. Zeka Grubu sonucu “Başarısızım” diye değerlendirirken, Çaba Grubu durumu “Başarısız oldum” olarak ifade ediyor. Birinci grup performans odaklı (o esnadaki performansını değerlendiriyor) ikinci grup ise gelişim odaklı (bir sonraki denemede nasıl başarılı olabileceğini düşünüyor. Şahsen ben, çocuğum bankacı da olsa, aşçı da, kendini ikinci grupta görmesini isterim hep. Kendini sürekli geliştirmek kadar güzel bir çaba var mı dünyada? Başarısızım, aptalım dediğin noktada zaten hayata dair umudu kalmaz ki insanın?

TANIKLIK SİSTEMİ

Peki ödül motive etmiyor mu? Hem de nasıl ediyor. Ama neye ediyor? Daha fazla ödül almaya… O davranışı ödül almak için yapıyor çocuk. Ve ödül verilmekten vazgeçildiği noktada da yapmayı bırakıyor. Peki ne yapacağız? Çocuklarımıza ödül vermeden (karnen iyi gelirse sana gitar alırım), “Aferin” demeden onları nasıl motive edeceğiz? Bir kere zekalarını değil, çabalarını değerlendireceğiz. “Övgüsüz söylem” geliştirecek, “tanıklık sistemi”ni benimseyeceğiz. Şöyle örnekledi Özgür Bolat:

MAVİ BOYAMIŞSIN

Ayça sınavdan 100 almış. Ayça bu sınava çok çalıştı, değil, Ayça sınavdan 100 almış. Ayca bir haftadır odasında ders çalıştı. Bu “tanıklık sistemi” benim için anahtar bir kelime oldu. Çocuğun yaptığı şeyin sürecine tanık ol, nasıl yaptığına değil. “Çok güzel boyamışsın!” değil, “Mavi boyamışsın!” Kolay mı? Değil. Hele de hayatımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz okullar bu tür övgü ve ödül (not) üzerine kurulmuşken hiç değil.

AFERİN BEKLEMEYECEK Mİ?

Nitekim bu noktada Özgür Bolat’a tam da bunu sordum. Deniz geçen gün “Anne ara karnemizi aldık, hepsi 5″ diye geldi. Şimdi ben ne diyeyim? Ağzımdan “Aferin benim aslan oğlum!” çıkıyor otomatik olarak. Hem bunu söylemeye, hem de buna sevinmeye koşullanmışım bir kere. Özgür burada sistemin yanlış olduğunu söyledi. “Not sistemi yanlış.” Evet, yanlış. Ama gerçek. Ne yapacağız? Ben istediğim kadar “Sen buna çalıştın” demekle yetineyim, çocuk benden “aferin” beklemeyecek mi? Ya da diyelim beklememesini sağladık, bu çocuk bundan birkaç sene sonra bütün başarısının değerlendirileceği bir sınava girmeyecek mi? İşte buna yanıt verebilen, daha doğrusu çözümleyebilen bir uzmanla ben henüz karşılaşamadım. Nitekim hepimiz, uzman ya da değil, sistemin büyüklüğü, çarpıklığı ve yanlışlığı karşısında eziliyoruz.

OKUL KATKISI YÜZDE 24

Okulun, çocuğun öğrenmesine olan katkısının yüzde 24 olduğunun ortaya çıktığı bir araştırmadan bahsetti Özgür Bolat. Sadece yüzde 24. Ben yana yakıla “o okul mu bu okul mu, devlet okulu mu özel okul mu?“diye sorgularken “Okul hayatın merkezine konmamalı” diyerek evinin en yakınındaki okula gönderen ve bu kararından da oldukça mutlu olan arkadaşım geldi hemen aklıma. İlkokulda biz de bunu yapabildik, bakalım ileride ne olacak?

SİSTEM ÇARPIK

Seminerden iki kazanımla ayrıldım: Birincisi, evet sistem çarpık ve bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok belki ama, çocuğum her ne kadar dışarıda o sistemin kriterleriyle değerlendirilecek olsa da benim ondan beklentilerim bu yönde değil. Bunun adını tekrar koyabildim, bir.

KURAL BU

İkincisi, “ödül”ün karşıtı olan “ceza”yı tekrar sorgulattı bana/bize Özgür Bolat. “Çocuklara ceza vermek yerine ceza vermenizi gerektirecek ortamları engelleyin” dedi. Nasıl? Aile değerlerinizi, beklentilerinizi, kurallarınızı devreye sokarak… Biz bu evde yemeği birlikte yiyoruz, evimizin kuralı bu. Arabaya bindiğimiz zaman emniyet kemerimizi takıyoruz, arabadaki kural bu. Derste ayakta durmuyoruz, sınıfımızın kuralı bu.

DÜKKAN SENİN

Bizim evdeki uygulaması: Saatin büyük kolu kaplumbağa gelince hep birlikte sofradan kalkıyoruz, bizim evde kural bu. Bu sana verilen bir ceza değil, ben senin önünden tabağını ceza olarak almıyorum. Kural bu. Bu konuda yapabileceğim bir şey yok; olsa dükkan senin. Kısacası, bazı davranışların cezası yok. Doğal bedeli var. Bunu böyle kurgulayınca çatışmaları da önlüyorsunuz çocukla.

MODEL ALMA

Elbette burada çocuğun sizi model alması da çok ama çok önemli. Nitekim çocuk gördüğünü öğreniyor, söylediğinizi değil. Siz çocuğa “emniyet kemerini tak” derken takmıyorsanız, “kitap oku” derken sizi okurken hiç görmüyorsa kusura bakmayın ama ondan da farklı bir davranış bekleyemezsiniz. “İmamın dediğini yap, yaptığını yapma”yla olmuyor yani bu işler…

TANIKLIK VAR, SONUÇ VAR

“Ödül yok, ceza yok” kavramını ilk olarak Aletha Solter’dan duymuş, Tolga Erdoğan’dan dinlemiş, “Ah bu yeni nesil uzmanlar, hep kafamızı karıştırıyorlar” demiştim. “Nasıl ya öyle ödül yok ceza yok, bizim eve gel de yap bakayım” demek istemiştim. Düşündükçe, okudukça, benzer uygulamaları benimseyen arkadaşlarımla tartıştıkça aklıma yatmaya başlamıştı ancak pratiğe dökmek konusunda zorlanıyorum. Bu aşamada ödülsüz, cezasız bir ebeveynlik pratiğime katkıda bulunan Özgür Bolat’a teşekkür ederim.

Ödül yok, tanıklık var. Ceza yok, sonuç var.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.