

Ne güzeldi eski şarkılar…
Daha içten, daha sıcak, samimi, duygusal..
Sanki koca bir kitabı, birkaç satırda anlatan sözler..
Gözlerinizi kapatıp, kulak verdiğinizde “derinlere” daldıran, şöyle bir derin nefes aldırıp, iç geçirten şarkılar.
Sevgiliye “siz” diye hitap eden sözler, Münir Nurettin’e “Beni kör kuyularda/Merdivensiz bıraktın” dedirten hüzün..
Sitemler yürektendi; “Şarkılar seni söyler” dedirtirdi.
Sevgililer her şeye razıydı,
“Yeter ki gel bana/ Senede bir gün” derdi.
Umutlar yitirilmezdi,
“Elbet bir gün buluşacağız” umudu hep vardı.
Hep kibardık sevdalımıza…
“Bir bahar akşamı rastladım size,
Sevinçli bir telaş içindeydiniz.
Derinden bakınca gözlerinize,
Neden başınızı öne eğdiniz” der gibi..
O şarkılarda özlem, belki de bir hüsran da vardı,
“Nereden sevdim o zalim kadını” tadında..
Ya ayrılıklar.. “Hani o bırakıp giderken seni/ O öksüz tavrını takmayacaktın” kopamayışı, “Veda Busesi”…
”Bir garip yolcuyum/Hayat yolunda” da “Yalan dünya”ya sitem..
”Bir Şarkısın Sen”de “Samanyolu”..
Aşk sarhoşları için, “Kemancı Başımın Tacı”, “İspanyol Meyhanesi” bir başka nağmeler idi.
Bazen “İçimde açar/ O sarmaşık gülleri”..
Aşk yorgunu ya da pişmansanız,
Müzeyyen Senar dokunur yüreğinize..
“Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı,
Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara” diye..
Zeki Müren, “Beklenen Şarkı”da ne çok şey anlatır.
O şarkılar, Ayhan Işık’lı, Belgin Doruk’lu filmlerde de bizleri nerelere götürürdü.
“Sen uzaklarda değil/Damarımda kanımsın” umudu, “Buruk acı”, “Artık Sevmeyeceğim” kahrı.. “Kulakların çınlasın”, “Aşkın Kanunu”, “Sonbahar Rüzgarları”, “Samanyolu” ve pek çokları..
“Bırakma ellerimi/ Bırakma yalnız beni/ Yalnız hatıran kaldı/ Boş kalan çerçevede” ya da, “Efkarım birikti/ Sığmaz içime” çaresizliğini, duygusallığını başka hangi satırlar anlatabilir ki..
O şarkılar, en güzel duyguların hayat bulduğu o güzel günlerin fon müzikleriydi..
Hepsi birer “Boş Çerçeve”de kaldı.