

Önümüzdeki aylar başlayacak olan Ak parti teşkilat seçimlerinde kimlerin aday olup olmayacağı, kimlerin koltuklarını koruyup kollamayacağı tartışıla dursun, Ak parti içindeki AKP’lilere bazı soruları sormanın zamanı geldi diye düşünenlerdenim…
Bu ülkenin kaderini değiştiren iktidar Partisinin Bursa teşkilatları arasında “fesat” çıkarmak nasıl, neyle izah edilebilir?
Davutoğlu ve Ali Babacan’ın parti kurmalarını işaret edip“Ak Parti’yi günler bekliyor” algısı yaparak zihinleri bulandırmayı amaçlayan AKP’liler kime hizmet ediyor?
Birileri kusura bakmasın ama, bilerek ya da bilmeyerek, “Ben Ak Partiliyim” diyen insanların,CHP’nin,İP’in ya da PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin değirmenine farkında olmadan su taşımalarını ‘aptallık’ olarak değerlendiririm.
Yerel seçimler öncesi, Bursa’yı yönetecek isimlerin netleşmesiyle başlayan algı operasyonlarının işe yaramadığını, o gün göremeyenlerin, bugün yeniden sahne alarak algı operasyonlarının bir parçası haline gelmesinin,izah edilir bir tarafı olmadığı gibi,parti içine nifak tohumu ekmeye çalışmalarının da dava adamlığı ile bir alakası da yoktur.
Bizde güzel bir ifade var. Şöyle deriz:
“Böyle dost varken düşmana gerek yok.”
İçimizdeki İrlandalılar! Var iken de düşmanı uzaklarda aramaya lüzum yok.
Yıllardır bizim patinaj yapmamıza neden olan yanlışın adı dağınıklık değil miydi?
Köşk – Hükümet arasında sorunlar.Asker – siyaset ilişkilerindeki gerilimler.Yıllarca bunlarla boğuşarak bugünlere gelmedik mi.
Şimdi…
Kentimize dönüyoruz.
Hep aynı manzara.
Efendim “şu yönetici şununla küsmüş, şu siyasetçi şunun aleyhinde konuşuyormuş” gibi dedikodular, her gün birbirini kovalıyor.
Adı da siyaset…
Ya kişisel ihtirasları uğruna karalama kampanyasına girenlere ne demeli…
Ya iftiracılara..
******* ****************
Mıknatısın iki farklı ucu gibi iyilik ve kötülük birbirlerini iter durur.Her kötülüğe iyilikle müdahale etmek en zoru olsa gerek.
Hani dövene elsiz, sövene dilsiz olmak ikilemi.
Yapılan her kötülük, işlenen her zulüm ancak iyilikle bertaraf edilebilir. Diken atana gül vermek, sırtını dönene yüzünü dönmek ancak koskocaman yüreklere sahip insanların başaracakları iş değil midir?
Ki ; hayat bir yansımadan ibaretse eğer kötü hiçbir zaman iyi, iyi de hiçbir zaman kötü olarak sana geri dönmez. Ne sunarsan onu görürsün.
Ve her şey de zıttı ile bilinebilir ancak.
İçimizde ve dışımızda, zıtların karşılıklı olarak tezahürünü görüyoruz hep. Sıcak-soğukla, gece-gündüzle, erkek-dişiyle, hüzün-sevinçle, tevazu-kibirle imtihan halinde değil mi?
Var olmak zıttı ile bir arada olmayı gerekli kılıyorsa hayatın dengesi böyle kurulabilir ancak.
İyilik yada kötülük…
Hangisini içimizde beslersek o büyür..
***** *************
Yaşlı Kızılderili Reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri
beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı, iki iri köpekti bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli görünürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.
Ve merakla sordu dedesine.
Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
“Onlar,” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”
“Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.
“İyilik ile kötülüğün simgesi.
Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”
Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorularına bir yenisini ekledi:
“Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
“Hangisi mi evlat?
Ben hangisini daha iyi beslersem o tabi ki!”
Elbette içimizde, çevremizde, yanı başımızda gezinen iki kavram kurcalar durur beynimizi.
Habil ile Kâbil misali iyilik ve kötülük biz var oldukça bizimle yatar, bizimle kalkar.
Sağ ve solumuzdaki melekler zaten iyilik yâda kötülüğü yazmıyorlar mı?