SON DAKİKA
Hava Durumu

MÜJDE ALFABE BİTTİ!..

Yazının Giriş Tarihi: 23.06.2020 09:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.06.2020 09:59

“Karga karga ‘gak’ dedi.
‘Çık şu dala bak’ dedi.
Çıktım baktım o dala,
Bu karga ne budala..
… Karga fındık getirdi.
Fare yedi bitirdi.
Onu tuttu bir kedi.
‘Miyav’ dedi, ‘av’ dedi.
Müjde alfabe bitti…”

Okullar tatil olunca minikler bana “o günleri” hatırlattı.
Yıllar boyu kullanılan bu Türk alfabesi kapağında, Atatürk‘ü manevi kızı minik Ülkü‘ye harfleri öğretirken gösteren İhap Hulusi tarafından yapılmış resim hafızama kazılıdır.
Alfabenin son sayfasında da bu tekerleme vardı.
Yeni alfabe, 9 Ağustos 1928’de bizzat Atatürk tarafından, “Milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız” diyerek açıklanmıştı. Atatürk’ün her devrimi gibi Harf devrimi de çok önemliydi.
… Biraz da, aklıma şöyle bir gelenlerle nostalji yaparsak;
1960’larda, ilkokula başladığımızda çoğu arkadaşımızın çantaları tahtadandı.
Bir avantajı da, kış aylarında karda kızak görevi görmesiydi. Yakalar beyaz, önlükler siyah, ceplerde iki mendil, boyunlarda –kaybolmasın diye- ortasından ip geçirilmiş silgiler. Çeşit çeşit renkli kalemler nerede.. Aynı kalemi ucuna kadar kullanıp yılı bitirirdik.
Servis ne ki? Okula yürüyerek gidip gelirdik.
Hayret; kışın kar yağdığında okullar tatil falan olmazdı.

Sınıfta sobanın etrafında ısınırdık. O soğuklarda lastik ayakkabılı arkadaşlarımı hüzünle hatırlarım. Okula (Bursa Namık Kemal İlkokulu) girerken, kapıda güler yüzlü müdürümüz Kıymet Çubukçu’yu unutmak mümkün mü?
İlk derse başlarken mutlaka, “Türküm, doğruyum, çalışkanım/ Yasam küçüklerimi korumak/ büyüklerimi saymak/ yurdumu, milletimi/ özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek/ ileri gitmektir/ Varlığım Türk varlığına armağan olsun” andını mutlaka söylerdik. O gün kim nöbetçi ise, duvardaki afişte hava durumunu bulutlu, güneşli, karlı, yağışlı şekillerde görüntülerdi. Hikmet (Uluengin) Öğretmenimiz ilk gün bize yan ve dik çizgileri, bir de vapur bacası yapmayı öğretmişti. Ama ne zor gelmişti!. Çok iş yapmış gibi eve dönmüştük.
Sınıfça “Orada bir köy var uzakta” şarkısı, “Çocuktum, ufacıktım/ Top oynadım, acıktım/ Buldum yerde bir erik/ Kaptı bir Ala Geyik” şiiri, öğretmenimizden ağzımız açık dinlediğimiz ‘Pinokyo’ masalı.. Evde kuru yemiş, incir, üzüm ne bulduysak getirdiğimiz ‘Yerli Malı Haftası’, kimimizin bahçedeki tuvalete, kimimizin simit, tahinlı pide aldığımız minicik kantine koştuğumuz teneffüsler.
O yıllarda çoğu evlerde elektrik yokluğu, kesintisi vardı.
Derse iyi çalışmadığımızda, “..elektrikler kesikti öğretmenim”e sarılırdık.
Ders kitap ve defterlerini, gazete kağıdı ya da daha kaliteli kağıttan mecmua sayfalarıyla kaplayanlar da olurdu. Unutmadan; bir de saman kağıdından sarı defterler vardı. Ucuzdu, vardı bir illeti!.. Aynı yere iki kez yanlış yazıp sildiğinizde o sayfa yırtılırdı.
Okulla bahar aylarında bizi pikniğe götürürlerdi. Evde hazırlanan piknik çıkınında, genelde beyaz peynir, taze soğan, kuru köfte, haşlanmış yumurta ve bir parça ekmek olurdu.
Okuldan döndüğümüzde, trafiksiz sokaklarımızda topaç, çember çevirir, uçurtma uçururduk, sek sek, saklambaç, 9 taş, uzuneşek oynar, bol kağıt veya bezlerden yaptığımız toplarla maç yapardık. Oynadıklarımız genelde telden, tahtadan idi.. Genellikle, tek bir ayakkabımız olduğundan top oynarken ayakkabımız zarar görürse evden de azar işitirdik. Ayakkabının yenisi alınmaz, tamire giderdi. Bitmez, film şeridi gibi anılar..
O yoklukta, var olan büyük mutluluklar.
Ama ne mutlu, ne güzel günlerdi..
İyi tatiller çocuklar.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.