Türkiye, tarih boyunca birçok zorlu süreci geride bırakmış, güçlü devlet refleksi ve millet iradesiyle her defasında ayakta kalmayı başarmıştır. Günümüzde de terörsüz bir Türkiye hedefiyle atılan adımların sonuçlarını yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Bu süreçte, devletin kararlı tutumu ve milli birlik anlayışı, terör örgütlerinin çıkış yollarını tıkamış ve onları kaçınılmaz sona sürüklemiştir.

Ancak, daha önce benzer tecrübeleri yaşamış bir millet olarak bu süreci dikkatle değerlendirmemiz gerekmektedir.“Yoğurdu üfleyerek yemek” deyimi tam da bu noktada anlam kazanıyor. Zira geçmişte verilen sözler, yapılan anlaşmalar ve yürütülen süreçler, bazen istenildiği gibi sonuçlanmamış ve milletimiz hayal kırıklığına uğratılmıştır.

Fakat bugün gelinen noktada devlet, gücünü ve kararlılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Teslim olan terör örgütü üyelerinin ifafelerinden anlaşılıyorki,yolun sonuna gelen örgüt,Öcalan'ın çağrısına olumlu yanıt vermiş...

Bu süreçte en önemli mesele, toplumun birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesidir. Unutulmamalıdır ki, bölünme ve ayrışma, ancak düşmanlarımızın işine yarar. Sanırım Merhum Alparslan Türkeş’in ifade ettiği gibi, “Bir Kürdü sevmeyen, Türk değildir.”

Esasen buu anlayış,millet olmanın temel taşlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.

Çünkü millet dediğimiz kavram, ortak tarih, ortak acılar, ortak sevinçler ve en önemlisi ortak bir gelecek hedefi etrafında birleşmiş insan topluluklarıdır.

Bu yüzden, terörden arınmış bir Türkiye için atılan adımlara, duygusal yaklaşımlar yerine akılcı ve milli reflekslerle destek vermeliyiz. Kişisel menfaatleri sarsıldığı için bu süreci sulandırmaya çalışanlara da fırsat verilmemelidir.

Bakın;

Tarih boyunca affedici ve adaletli yöneticilerin kalıcı başarılar elde ettiği gerçeğini unutmamalıyız. Zulümle abat olanın ahirinin berbat olduğunu gösteren birçok örnek vardır. İlahi adalet, er ya da geç yerini bulur.

Bugünler Ramazan ayının içinden geçerken, affın, merhametin ve adaletin önemini daha iyi anlamalıyız. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Mekke’nin fethi sırasında sergilediği tutum, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir adalet ve merhamet örneğidir.

Onu yurdundan çıkaran, öldürmeye teşebbüs eden insanlara bile, “Hepiniz hürsünüz, evlerinize gidiniz” diyerek büyük bir hoşgörü göstermiştir.

Aynı şekilde, Hz. Yusuf da kardeşleri tarafından kuyuya atıldıktan ve yıllarca haksızlığa uğradıktan sonra Mısır’a sultan olmuş, fakat kardeşlerine karşı bir kin beslememiştir. “Bugünden itibaren geçmişinizi konuşmayacağız, sizi ayıplamayacağız” diyerek büyüklüğünü ortaya koymuştur.

İşte bu anlayış, toplumların birlik içinde güçlü kalmasını sağlayan en önemli unsurdur.

Bugün Türkiye olarak geçmişten ders almalı, ileriye bakmayı öğrenmeliyiz. Kin ve nefretle değil, adalet ve sağduyu ile hareket etmeliyiz. İnsanlarımız da ülkemiz gibidir. Birini yok etmek, doğanın dengesini bozmak gibidir. Kurtların yok olduğu köyleri domuzlar, kekliklerin ve tavukların tükendiği bölgeleri ise keneler basar. Bu yüzden mesele, yok etmek değil, dönüştürmek ve kazanmaktır.

Türkiye, Allah’ın tüm nimetlerini bahşettiği bir ülke olarak, büyük potansiyellere ve güçlü bir devlet geleneğine sahiptir. Ancak hâlâ içeriden ve dışarıdan birçok engelle mücadele etmektedir. Yapılması gereken şey, gereksiz tartışmalarla zaman kaybetmek yerine, ülkemizin gelişmesi ve güçlenmesi için birlik olmaktır.

Bu süreçte hissiyat boyutlu düşünceleri bir kenara bırakarak, demokratik, ferdi ve milli bir refleksle hareket etmeliyiz. Devletin yanında durmalı, terörsüz bir Türkiye hedefini desteklemeli ve ülkemizi daha parlak bir geleceğe taşımak için üzerimize düşeni yapmalıyız.

Çünkü bizim başka bir vatanımız yok.

Unutmayalım ki, adalet, merhamet ve birlik içinde hareket eden milletler, tarih boyunca daima galip gelmiştir.